Türkiye, İran ve Suriye’nin çok net şekilde, Amerika ve Rusya’nın “zamansız” diyerek karşı çıkmasına rağmen, Barzani meydan okuyarak bağımsızlık referandumunu yaptı.
Televizyonlarda, gazetelerde yapılan yorumlara bakıyorum da bu Barzani sanki Türkiye’nin çok yakın dostuymuş da “ne olduğu bilinmez şekilde” bağımsız Kürdistan Devleti kurmaya başlamış.
Elbette işin gerçeği böyle değil.
Önce sizi 33 yıl öncesine götüreyim.
Türkiye’de PKK terörünün başladığı kabul edilen 7 Ekim 1984 tarihinde bir yüzbaşı, bir astsubay ve bir erin şehir edildiği Şemdinli baskını ile Barzani’nin gerçek yüzünü sizlere anlatmaya başlıyorum.
Dönemin Başbakanı merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal gazetecileri de yanına alarak hemen ertesi günü 8 Ekim’de Van’a oradan otobüs ile de Şemdinli’ye ulaştı.
Ben de bir milyon tirajlı Haldun Simavi’nin efsane Günaydın Gazetesinin başbakanlık muhabiri olarak kendisini izledim.
Baskına uğrayan Şemdinli Jandarma karakolunun bahçesinde yapılan törende konuşan Hakkari operasyon bölgesi sorumlusu ve Van Jandarma Tugay Komutanı Tuğgeneral Kenan Sancar yaptığı konuşmada, “Doğuda teröristleri Barzani kuvvetleri destekliyor. Terörist eylemlere son verilmesi için Barzani kuvvetlerinin zararsız hale getirilmesi gerekir” dedi.
Özal da, “ Boş yere uğraşmasınlar. Lüzumsuz işlere girmesinler. Karşılarında büyük bir vatan, 50 milyonluk birleşmiş koskoca bir millet vardır. Onun için hiç kimsenin hayale koşmamasını tavsiye ediyorum. Biz kendi toprağımızın sahibiyiz başkasının toprağında gözümüz yok. Gafillerin başları milletin sert göğsünde kırılacaktır” diye konuştu.
“Hayale koşmama” diye uyarıda bulunan Barzani bugün çocukluk hayalini gerçekleştirmek üzere görüyorsunuz değil mi?
Evet, Özal Barzani’yi Türkiye’nin yanına çekebilmek, PKK ile arasındaki bağları koparabilmek için Talabani ile Barzani’ye Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi diplomatik kırmızı pasaportunu da verdi ki sadece Türkiye’ye değil Amerika ve batılı ülkelere rahatlıkla vizesiz gidebilsinler diye.
1984’den sonra Türkiye’de iktidar olan her parti PKK ile mücadele ederken, Barzani ve Talabani’yi yanında tutmaya çalıştı.
Gelelim 2010 yılına.
Yani Şemdinli baskınından 26 yıl sonrasına.
Kahpe PKK 21 Haziran 2010 tarihinde karakolu basarak 11 askerimizi şehit etti.
O tarihte AKP iktidarda, Recep Tayyip Erdoğan Başbakan ve Abdullah Gül Cumhurbaşkanı idi.
Gül’ün topladığı “terör zirvesi” önemli kararlar aldı ve Hürriyet Gazetesi 22 Haziran’da 9 sütuna manşet yaparak “Barzani’ye uyarı” başlığı attı.
Zirvede askeri alana ek olarak, diplomatik ve istihbari alanda da sıcak takip başlatma kararı çıktı. Bu kapsamda da Irak’lı Kürt lider Mesut Barzani’den de somut adımlar atmasının istenmesi de zirvede kararlaştırıldı.
2010’dan sonra çözüm sürecinde de Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi konuğu olarak Diyarbakır’a davet edilen Barzani yapılan törene dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile katıldı. Birlikte Tatlıses ve Şirvan konseri izlendi.
Yine dönemin Cumhurbaşkanı Gül’ün hiçbir siyasetçinin Irak Kürt Yönetimi bölgesi için “Kürdistan” ifadesi kullandığını da hatırlatayım.
Ayrıca Erdoğan’ın önceki gün Barzani’ye memur maaşları için 2 milyar dolar kredi açıldığını da vurgulayayım.
Barzani işte budur, nankördür. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Saddam döneminden bu yana dost olması için kucak açtığı, yardım eli uzattığı, ticaret yaptığı ancak hiçbir zaman da Türkiye’ye dostluk göstermeyen ihanet adamıdır.
Bugüne kadar Barzani’nin PKK’lı teröristlere yönelik bir operasyonunu da tek bir teröristi öldürdüğünü de görmediğimizi hatırlatayım.
Türkiye sonuna kadar haklıdır, Barzani’ye ne yapsa zamanıdır.