Okur-yazar olarak bugün size usta bir gazeteci yazardan söz edeceğim.
Bekir Coşkun.
Tam 10 yıl çalıştığım efsane medya patronu Haldun Simavi’nin bir milyon tirajlı Günaydın Gazetesinde Ankara Temsilcim olan Bekir Coşkun’u ve gazeteciliğini size anlatayım.
Ankara’nın Bab-ı Ali’si Rüzgarlı Sokak’taki Uçar Han’da Yeni Tanin Gazetesinde 1969’da başladığım gazeteciliğe 1980’de vatani görevim nedeniyle ara verdim 1981 yılsonunda Komando Asteğmen olarak teskere alıp Yeni Tanin’e geri döndüm.
Gazeteci babama, “bana sözün var, hadi yüksek tirajlı bir gazetede iş bul bakalım” dedim.
Alt katımızda Günaydın gazetesi Ankara bürosu vardı ve babam, “önce Bekir ve Yüksel ile konuşayım” diyerek yanlarına gitti.
Bekir Coşkun Ankara Temsilcisi, Yüksel Kangal ise İdari Temsilci idi.
Yaklaşık 5-10 dakika sonra geri geldi ve “seni bekliyorlar git kendin konuş bakalım” dedi.
Önce Yüksel abinin yanına gittim birkaç sorusunu yanıtladıktan sonra, “Bekir Bey de seni bekliyor” dedi.
Yan binamızda olan Hürriyet Gazetesinde birlikte öğle yemekleri yer, Uçar Han’da sık sık karşılaşır merhabalaşırdık.
Beni görünce, “Faik Babanın oğluymuşsun bilmiyordum gel bakalım” dedi ve aramızda şu diyalog geçti:
BC: Faik Baba Rüzgarlı sokağın emektarı ve önemli bir gazetecisidir. Baban kadar başarılı olabilir misin?
Ben babamı geçmek zorundayım.
BC: Fotoğraf makinen var mı? Çekmeyi biliyor musun?
Evet, var, fotoğraf çekerim, karanlık odada kendim tab ederim. (Karta basarım)
BC: Haber yapar mısın?
Evet, siyasi, ekonomik ve spor haberleri de sayfa tasarımı da, düzeltmenlik de yaparım.
BC: Hangi okul mezunusun?
Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü 1976 mezunuyum. 18 yıl Arman Talay’ın (merhum) Yenişehir kulübünde basketbol oynadım.
BC: Kaç yıldır gazetecilik yapıyorsun?
1969’da başladım. 2 yıl SSK’sız çalışıp 1971’de 212 sayılı yasaya göre sarı basın kartına müracaat ettim, 1973’de de aldım. Brüt 12 net 10 yıldır gazeteciyim.
BC: İşe alındın, gel seni istihbarat şefi Feridun Büyükavcı ile tanıştırıp göreve başlatayım.
Birlikte istihbarat servisine gittik, Feridun bana hemen bir masa tahsis etti, muhabir ve foto muhabirleri ile tanıştırdı.
Mesai biterken Şef beni çağırdı ve “Yarın sabah Belediye Başkanı Süleyman Önder Paşa (12 Eylül’ün atadığı) özel halk otobüslerini sefere başlatıyor. Al sana iki kaset siyah beyaz film, sabah direk oraya git haber yap” dedi.
Törene gittim herkes bu haberin ben ise özel haber nasıl yaparım onun peşindeyim. Konuşmalar bitti rahmetli başkan bir otobüsü kullanmak üzere direksiyona geçti. Bütün gazeteciler de peşinden bindi.
Ben kaldım. Alanda bir tur atarlarken ağlayan bir kadın gördüm, hayrola diye sordum. Beşi bir yerde kolyesini düşürmüş arıyormuş. Aldım anons yapılsın diye kürsüye götürüm ki bir çöpçü elinde bu zincir sahibini arıyor. Kadın çok sevindi para vermek istedi çöpçü, “günah almam” dedi.
Hemen fotoğraflarını çekip bekleyin sizi başkanla da tanıştırayım dedim. Tören bitti herkes dağılırken Başkan tam arabasına binerken durdurup anlattım. Başkan çöpçünün yanağına bir takdir tokadı yapıştırıp, “yarın gel sana 3 maaş ikramiye verilecek” dedi.
Filmi yıkadım, İstanbul’a göndermek üzere filmi teslim ettim, haberi yazdım ve ertesi günün Ankara gündeminin 8. Sırasına aldı Feridun şef.
Sabah toplantılarına hoparlörü açık telefon ile Ankara’da bağlanıyormuş. Sıra benim haberin takdimine gelince sonradan Haldun Simavi olduğunu öğrendiğim bir ses, “bu ne rezalet, harika haber ama neden renkli film çekilmemiş?” diye tepki gösterdi.
Toplantı bitti beş dakika sonra Bekir Bey gelip beni odasına çağırarak, “Bu güzel haberin renkli filmini çekmeyen gazeteci olamaz, seni işe almayacağım renkli filme çekmediğin için?” dedi.
Dakika bir gol bir denir ya daha 24 saat olmadı işe gireli ve atılıyorum.
Bekir abi, Feridun siyah beyaz film verdi onunla çektim, renkli filmim yoktu ki vermedi ki dedim.
Feridun teyit edince işten atılmaktan kurtuldum.
İkinci önemli bir örnek de 1982 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam Paşa’nın hazırladığı ve ıslak imzalısından aldığım haberde yaşandı.
İlkokula başlama 5 yaşını bitiren çocuklara indirilirken zorunlu eğitim de 12 yıla çıkartılıyordu yasa tasarısı ile.
8 sütuna manşet oldu haberim ki ertesi günü merhum duayen karikatürist Nehar Tüblek’in sınıfta sıralar yerine beşikler, öğretmen yerine de bakıcı kıyafetli harika bir karikatürü ve Saygı Öztürk imzalı, “Hasan Sağlam yalanladı” başlıklı benim haberin doğru olmadığına ilişkin haber çıktı Hürriyet Gazetesinde.
Sabah ofise gelen Bekir Bey, “Orhan istifanı yaz, haberin yalanlandı” dedi.
Ben de bakanın ıslak imzalı metninden aldım abi yalanlayan bakan yalan söylüyor dedim.
“Git o zaman yasa tasarısını getir” dedi. Haber kaynağım Genel Müdüre giderek olayı anlattım. Bir saatliğine yasa tasarısının belgesini alıp Bekir Bey’e gösterdim ve atılmaktan yine kurtuldum.
Bakan Sağlam’ı aradım, Kenan Evren Paşa’nın karikatürü görüp “bu ne rezalet” diye bakana kızınca Sağlam’ın da “yalan haber” dediğini ve Saygı kardeşime de bu şekilde söylediğini öğrendim.
Bu arada vurgulayayım ki 12 yıl zorunlu eğitim bir karikatür yüzünden 1982 yılı yerine ancak 2012 yılında yani 30 yıl sonra yürürlüğe girebildi.
Dönemin başbakanı Turgut Özal’ın 1984 yılında ikinci yurtdışı gezisi Pakistan’a idi. Bekir abi izleme görevini bana verdi.
O dönem telefoto var siyah beyaz fotoğraf naklinde kullanılan. Yanına gittim ve abi ben telefotoyu da götüreceğim ve otelin banyosunu karanlık oda yapıp filmimi yıkar fotoğrafımı tab eder, İstanbul’a gönderirim ama bana çanta agrandisör lazım dedim.
Bekir abi, “yapabilir misin tek başına gideceksin?” dedi, yaparım dedim. Hemen Yüksel Kangal ağabeyimden avans aldım, İstanbul’dan getirtip yaklaşık 2 bin 500 dolara satın aldım.
İşte bu kadar ciddi ve gururum bir meslektaşımdır Bekir Coşkun.
Her gün gazetede özel haberiniz manşet olsa Bekir Bey daha iyisi için sizi sürekli teşvik eder.
Üslubu ve olaylara bakış açısını sizlere anlatmama gerek yok çünkü her gün okuyorsunuz ki rahatsızlığı nedeniyle maalesef o müthiş yazılarına ara vermiş durumda.
Bekir abim, Allah şifa ve sağlıklı uzun ömür nasip etsin sana ama bil ki her sabah yazılarını okuyamamanın büyük üzüntüsü içindeyiz.
Seni seviyor, özlüyoruz…