TBB Başkanı Prof. Dr. Feyzioğlu Kozmik odaya girilmesini çok ağır eleştirdi:
Gazetemize konuk olan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu söyleşimizin 2. Bölümünde çok önemli açıklamalar yaptı. 15 Temmuz’a neden gelindiğini anlatan Başkan Feyzioğlu, “ Ama asıl şunu söyleyeyim 15 Temmuz’a bizi taşıyan sebep Türkiye’nin çok demokratik olması değil tam aksine giderek daha fazla demokrasiden uzaklaşmış olmasıydı. Çünkü demokrasiyi sağlayan sadece seçim değil, seçimin yanında yargının bağımsızlığıdır” dedi.
2010’da küresel kuklacıların bir projesi olarak hazırlanan anayasa değişikliği paketi yargının ele geçirilmesini sağladığını vurgulayan Feyzioğlu, “Fethullah Gülen cemaatinin yargıyı ele geçirmesine iktidar partisi ‘buyurun yargı sizin’ diyerek yol verdi. Ele geçiren 2010 değişikliğini birlikte yaptılar yani Fethullah Gülen cemaati bunu tek başına yapmadı” diye konuştu.
Soru: Kimlerle birlikte yaptılar?
Prof. Dr. Feyzioğlu: Küresel kuklacılar 2010 değişikliğini kaleme aldılar, iktidar partisinin önüne getirdiler. İktidar partisi bu çok güzelmiş, bize çok büyük yetkiler veriyor yargıda bizim oluyor dedi. O tarihte kendi adamları diye düşündükleri Gülen cemaatine dediler ki paylaşımda “yargı sizin buyurun” ve o vesileyle demokratik tüm kurumlar, milli tüm unsurlarından arındırıldı. Milli unsurların yerine gayri milli ve kökü dışarda, küresel kuklacılara bağımlı yapı taşları konuldu yerlerine. Böylece yargı eliyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin beynine, omurgasına balyoz indi. Sonuç, gördük ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içine yargı eliyle yapılan temizlikten sonra Gülen cemaati yerleşmiş. Gülen cemaati dolu bir yere yerleşmedi. Önce boşalttılar daha sonra yerleştirdiler.
Soru: 2010 referandumunun sonucu çok ağır oldu değil mi?
Prof. Dr. Feyzioğlu: Demek ki bizi 15 Temmuz’a getiren neymiş? Demokratik kurumların güçlü olması değil, kurumların aşındırılıp yerine denetimsiz bir yönetimin yerleşmesiymiş. Şimdi daha da denetimsizini getirmek için uğraşıyorlar. Yani 2010 da yapılan değişiklikle 15 Temmuz faciasını yaşadık, 2017’de daha da beterini getirmek istiyorlar. Bundan ders alıp haklıysa hakkını teslim edecek, haksızsa haksızsın diyecek, adalet dağıtacak bir yargıya ihtiyaç varken, yargı bundan da bağımlı hale gelsin arzu ediliyor. Ne olacak o zaman yargı yine eline balyozu alacak o gün iktidar kimse o iktidarın dediği yere vuracak. Bugün Atatürk olsaydı ve böyle bir değişikliği isteseydi ki asla istemezdi, istemeyeceğini ispatlamış zaten biz yine karşı çıkardık. En olmayacağı söylüyorum en absürt, en sıra dışı örneği veriyorum.
Soru: 15 Temmuz’dan daha ağırı ne olabilir ki?
Prof. Dr. Feyzioğlu: Ben daha fazlasını söylüyorum size küresel kuklacıların Türkiye’yi bölme ve kendilerine uygun bir Ortadoğu yaratma projesinde son adımdır diyorum. Hepsi birbirini izliyor, bir 2007-2008 kumpas davaları, şimdi ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı “aldatılmışız rabbim affetsin” diyor. O tarihte bugün terörist olduğu anlaşılan savcı kılıklı adamlara zırhlı araçlar verdiler, “davanın savcısı benim” dediler, hiçbir şekilde bizi dinlemediler tam aksine burada bir kumpas var milli olan tüm kurumlarımızı birileri işgal ediyor dediğimizde ırzımıza geçildi.
Kozmik odayı mı kast ediyorsunuz?
Prof. Dr. Feyzioğlu: Türkiye’nin ırzına geçildi kozmik odaya girildiğinde. Şimdi ne deniyor biz aldatıldık, iyide uyarmaya çalıştık çünkü milli bir meseleydi. Milli meselelerde bu beni uyaran, benim partimden değil dinlemiyorum derseniz her seferinde aldatılırsınız. Çünkü milli meselelerin particiliği olmaz.
Biz milli meselelerde particilik yapmadığımızı her kritik dönemeçte ispatlamış bir kurumuz. Bizim hiçbir partiyle işimiz olmaz, hiçbir partinin ne ön bahçesiyiz nede arka bahçesiyiz. Her partiye eşit mesafede, eşit uzaklıktayız. Milli meseleler konu olduğunda ise sadece tek bir tarafımız vardır Türkiye Cumhuriyeti.
Uyarılarınız dinlenmedi mi?
Prof. Dr. Feyzioğlu: Birincisi 2007-2008 kumpas davaları yapmayın etmeyin dedik yok, aldatıldık. İkincisi 2010 Anayasa değişikliği, bu değişiklik yargıyı bağımlı hale getiriyor, yüksek yargıyı da emir komuta zincirine sokuyor dedik, dediğimiz oldu yargı eliyle Türkiye’nin milli kurumları işgal edildi. Bizi 15 Temmuz’a taşıyan o süreçte büyük bir ivme kazandı bu küresel kuklacılar.
O sırada ne oldu bölücü terör örgütünün kanlı elebaşı bir siyasi filozof, bir barış elçisi gibi boyandı. İki kelebek kanadı takıldı kendisine. Gökten böyle zembille indirilip, yumdu yıkandı ve dedikleri dinlenirse Türkiye’yi değil tüm Dünya’yı feraha kavuşturacak bir adam olarak indirildi gökten.
Diyarbakır’da okunsun diye kendisine bir mektup yazdırıldı, mektup megri megri nidalarıyla böyle gözden tek bir damla yaş akarken izlendi türkülerle, sazlarla. Sonra mektupta barışa giden yolun kutsal bir haritası olarak takdim edildi. Mektubu okusanız ben o tarihte yazdım ama maalesef uyardıkça sen barış istemiyor musun diye hem Gülen cemaati taraftarları, hem iktidar partisinin tetikçileri saldırıyorlardı “sen barış istemiyor musun?” Diye.
Türkiye de toplumsal barış istemeyecek birisi olabilir mi? Ama mektupta aynen şöyle deniliyordu. Ortadoğu da ki devletler suni devletlerdir, sınırları değişmedikçe Ortadoğu’ya barış gelmez. Mektupta bu yazıyordu açık. Türkçe bilmek mektubu anlamak için yeterliydi ama anlamak isteyene. Ortadoğu da sınırlar değişmeden, Ortadoğu’ya barış gelmez demek ne demek Büyük Ortadoğu Projesi. İran’dan parça koparacaksın, Türkiye’den parça koparacaksın, Suriye’den parça koparacaksın, Irak’tan koparacaksın gayet açık değil mi istenilen? 2013’te yazdığım makalede şu var, bu barışın mektubu değil, bu Ortadoğu’da sonunu görmeyeceğimiz savaşlar silsilesinin habercisidir ve doğru çıktı.”
YARIN: KORKUNÇ YETKİ