Türk, Övün, Çalış, Güven

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramının 95. Yılı. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunu perçinleyen Büyük Taarruz ile düşmanın Anadolu’dan kovuluşunun yıldönümü. Kutlu olsun ama Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve inkılapları da asla unutulmasın.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş ilkelerini kurucu liderimiz Ata’mız 6 temel başlık ile zaman zaman özetle şöyle tanımlamıştır:

Cumhuriyetçilik
Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare cumhuriyet idaresidir.(1924)
Bugünkü hükûmetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükûmetidir ki, onun ismi Cumhuriyet’tir. Hükûmet millettir, millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları, kendilerinin milletten ayrı olmadıkları ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır. (1925)
Cumhuriyet yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir.
Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet idaresi, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir.” (1925)

Milliyetçilik
Ben batı milletlerini, bütün dünyanın milletlerini tanırım. Fransızları tanırım, Almanları, Rusları ve bütün dünyanın milletlerini şahsen tanırım ve bu tanışmam da harp meydanlarında olmuştur, ateş altında olmuştur, ölüm karşısında olmuştur. Yemin ederek size temin ederim ki bizim milletimizin manevi kuvveti bütün milletlerin manevi kuvvetinin üstündedir.(1920)
Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep aynı ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır.(1932)

Halkçılık
Bunu bir kelime ile ifade etmek lazım gelirse, diyebilirim ki, yeni Türkiye Devleti bir halk devletidir, halkın devletidir.(1923)
Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil ve fakat kişisel ve sosyal hayat için iş bölümü itibarıyla çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensibimizdir.(1931)

Millî servetin dağıtımında, daha mükemmel bir adalet ve emek sarf edenlerin daha yüksek refaha ulaşması millî birliğin muhafazası için şarttır.(1931)

Devletçilik
Memlekette her çeşit üretimin artırılması için, özel teşebbüsün devletçe gerekli görüldüğünü önemle vurguladıktan sonra, diyebiliriz ki “Devlet ve özel teşebbüs birbirine karşı değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. (1929)

Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik sistemi XIX. asırdan beri sosyalizm teorisyenlerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir.
Devletçiliğin anlamı bizce şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak.
Bizim takip ettiğimiz bu yol, görüldüğü gibi liberalizmden başka bir yoldur.(1936)

Laiklik
Türkiye Cumhuriyeti’nde, herkes Allah’a, istediği gibi ibadet eder. Hiç kimseye dinsel düşüncelerinden dolayı bir şey yapılamaz. Türk Cumhuriyeti’nin resmî dini yoktur. Türkiye’de, bir kimsenin düşüncesini zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna izin verilemez. (1930)

Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü demektir.(1930)

Türk milleti, halk idaresi olan Cumhuriyet ile idare olunur bir devlettir. Türk devleti laiktir. Her reşit dinini seçmekte serbesttir.(1930)

Türkiye Cumhuriyeti’nde her reşit dinini seçmekte hür olduğu gibi bu dinin merasimi de serbesttir, yani ayin hürriyeti korunmuştur.

Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiç bir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olamaz.” (1930)

İnkılapçılık
Vatan artık bayındır hale getirilmek istiyor, zenginlik ve refah istiyor. İlim ve bilgi, yüksek medeniyet, hür fikir ve hür zihniyet istiyor! Şeref, namus, bağımsızlık, öz varlık, vatanın bu isteklerini tam olarak ve hızla yerine getirmek için esaslı ve ciddi bir şekilde çalışma emreder. (1924)

Efendiler, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı Türkiye
Uçurumun kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş… Ondan sonra, içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum ve bunları başarmak için arasız inkılaplar… İşte Türk genel inkılabının bir kısa ifadesi.(1935)
İstiklal Savaşı ve Türk İnkılabı, her hamlesinde ve her safhasında, milletimizin yüksek siyasi ve medeni karakteriyle memleket işlerindeki şuurlu birliğine dayanarak muvaffak olmuştur. (1938)

Ve Atatürk’ümüzü şu vecizeleri ile rahmetle, minnetle “izindeyiz” diyerek analım:
Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. (1926)
Ne mutlu Türk’üm diyene (1933)
Türk, Övün, Çalış, Güven (1935)