Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) emekli müsteşarı Emre Taner’in Meclis’te kurulan 15 Temmuz darbe araştırma komisyonuna verdiği ifadeyi darbe girişiminin 1. Yılında bir kez daha okudum.
Müthiş açıklamaları var ki geçen bir yıla bakıldığında Taner’in söz ettiği, işaret ettiği tespitler konusunda çok ciddi önlemler alınmadığı anlaşılıyor.
Şu çarpıcı ifadeye bakar mısınız?
“15 Temmuz sadece FETÖ’nün ve grubunun anlayışıyla realize edilmiş faaliyet olamaz; FETÖ’nun boyu kısa kalır. İkinci, üçüncü, dördüncü darbeden endişe ediliyorsa FETÖ’nun boyu çok kısa kalır. Arkasındaki ortak aklın, küresel aklın göz ardı edilmemesi gerekir. Şiddetli bir kalkışma, çok şiddetli tedbirlerle engellenir. “
Bu ve aşağıda yer verdiğim ifadeleri komisyonun resmi tutanaklarından aldım. Taner diyor ki, “FETÖ örgütünün en büyük özelliği, bizim düşüncemize göre, çok ciddi bir dış destek bulabilmesidir.”
1 yıldır Fethullah Gülen’i Türkiye’ye iade etmeyen Amerika bu dış desteğin bir numaralı gücü değil mi?
12 Eylül’ü Amerikan darbesine bağlayanlar için MİT Müsteşarlığı bir yana 44 yılını bu kuruma vermiş Taner’in, “12 Eylül 1980 darbesi grubun genel Nurculuk platformundaki ayrışmasını daha da hızlandırıyor. Çok ilginçtir, Gülen cemiyeti 12 Eylül darbesine “evet” diyenlerdendir, diğer Nurcu gruplar “hayır” demişlerdir. Gülen neden “evet” demiştir, düşünülür, tartışılır, cevapları da bulunabilir. Bu “evet”in faydaları olmuştur, sıkıyönetim uygulamalarında örgüt en az zararla çıkmıştır, en önemli gelişimini de bu dönemde sağlamıştır. Özellikle okullarda ve eğitim faaliyetlerinde örgütün sıkıyönetim döneminde de yol aldığını görüyoruz” şeklindeki ifadesi Amerika ile Gülen’in işbirliğinin çok net fotoğrafı değil mi?
Şimdi Taner’in komisyondaki sorulara verdiği bugün de oturup düşünmemiz bir yana acil önlemler almamız gereken tespitlerini sıralayayım:
FETÖ örgütünün en büyük özelliği, bizim düşüncemize göre, çok ciddi bir dış destek bulabilmesidir. Bu desteği bulmuştur. Hiçbir İslamcı grup bu ölçüde bir dış destek bulamamıştır. Bütün bu gelişmeler, her safhasında, yasa dışına henüz büsbütün çıkılmamış olmasına rağmen, geleceğe dönük potansiyel bir tehdit anlamında tarafımızdan izlenmiştir ve birçok devlet takdimlerinde de bu hâller dile getirilmiştir.
Özellikle yaygın bir kadro hareketinin devlet kurumlarında yer almaya dönük neticeler vermesi, faaliyetin gerçek amaçları noktasında tarafımızda tereddütlere mahal bırakmış ve hareket, o tarihlerde yasa dışı bir muhteva sergilememesine rağmen, Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından, kaydıihtiyatla da olsa, izlenmeye devam edilmiştir.
Bu dönemde Teşkilatımızın konuya duyarlılık göstermesi örgüt üzerinde olumsuz bir sonuç doğurmuş, ülke içinde yeterli faaliyetin sergilenemeyeceği fikrinden hareketle Gülen’in Amerika’ya nakli konusu gündeme gelmiştir.
Bu görüşme, örgütün dış destek sağlama ve hareket kabiliyetine önemli katkılar getirirken bizim kontrolümüze de zorluklar vermiştir.
Örgüt bu tarihten itibaren küresel bir enstrüman niteliğini daha da güçlendirmiştir. Bir başka deyimle: Küresel sermayenin izdüşümü konumuna âdeta getirilmiştir.
2000’li yıllar, örgütün giderek güçlenen kadroları, büyüyen mali imkânları ve daha geniş bir alanda manevra yapabilme olanaklarının artmasıyla liderliğin daha iri emeller doğrultusunda yeni hedeflere yönelmek istedikleri düşüncesini de güçlendirmiştir.
O yılları hatırlarsak, dehşetli bir bilgi kirliliği ortalığı toz dumana çevirmiş, bürokraside savcı-hâkim-polis üçlüsünün FETÖ kaynaklı senaryolar çerçevesinde devleti kontrol altında tutabilme gayretlerinin arttığı görülüyor.
Uysal görünümlü hareket, arzuladığı sonuçları alabilmek noktasında, âdeta taarruzi bir nitelik kazanmaya başlıyor.
YARIN: KIRILMA YILI 2009