Türk’üm ya da Kürt’üm
Ne değişir hayatımda?
Şöyle bir düşünün, arkadaşlarınıza, akrabalarınıza şöyle bir bakın, okulunuzda, işyerinizde, apartmanınızda, sokağınızda karşılaştığınız insanların Türk mü, Kürt mü olduğunu hiç düşündünüz mü? Hayır, ben hiç düşünmedim. Çünkü benim için insan olması önemli ırkı, dili, dini, mezhebi önemli değil ki…
64 yaşımı tamamladım, 65’e doğru güne be gün yaklaşıyorum. Ankara’nın Bahçelievler semtinde eski 36. Sokağında doğdum. Sokağımızda kim Türk, kim Kürt bilmiyorum çünkü sorgulamadım ki.
Ulubatlı Hasan İlkokulu, Deneme Lisesi ve Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümünde okudum. Okul arkadaşlarımdan kim Türk, kim Kürt bilmiyorum çünkü sorgulamadım ki.
1962-1980 yılları arasında 18 yıl Basketbol oynadım. Basketbol camiasında kim Türk, kim Kürt bilmiyorum çünkü sorgulamadım ki.
1969’da Gazeteciliğe adım attım, 46 yılı tamamladım. Yeni Tanin Gazetesi, Günaydın Gazetesi, Star Televizyonunda çalıştım meslektaşlarımdan kim Türk, kim Kürt bilmiyorum çünkü sorgulamadım ki.
1980’de Eğirdir Dağ Komando okulunda Yedek Subay eğitimini tamamlayıp çektiğim kura ile Yüksekova 1.Komando Taburuna atandım.
Orada tanıdım Kürt vatandaşlarımızla orada tanıştım. Orada gördüm Kürtçe konuşmaları, orada köylerine, mezralarına konuk oldum Kürt’lerin.
Askere olan sevgilerini gördüm yaşadım.
Ağalık sistemin etkisini açıkça gördüm. “Allah’sız Kürt olur, Ağa’sız Kürt olmaz” lafını orada öğrendim.
1981 Ağustos ayında Beytüşşebap’ın Kavaklı mezrasında PKK terörü ile tanıştım, orada Şehit verdim bölüğümün Çavuş’u Mehmet Günaydın’ı.
Yaptığım 2-3 operasyonda gördüm ki terör örgütü bu bölgede yapılanmaya çalışıyor. O günlerde birkaç münferit PKK terörüne rağmen ister sivil, ister resmi elbise ile Yüksekova caddelerinde sokaklarında, Ankara’dan, İstanbul’dan farksız yaşıyordu askerler.
Askerlik dönüşü Günaydın Gazetesinde işe başladım. 1984’de önce Eruh sonra Şemdinli saldırıları ile PKK’ya Şehitler vermeye başladık.
Gazeteci olarak Ankara’da birçok siyasetçiye ve dönemin Başbakan’ı rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a da yaşadıklarımı teşhislerimi ve alınması gereken tedbirleri anlattım.
İşte o günlerde başlayan PKK terörü Türk-Kürt ayrımcılığını körüklemeye başladı.
Tıpkı yıllarca Faşist-Komünist, solcu-sağcı ayrımcılığı ile yüzlerce gencimizi teröre kurban verdiğimiz gibi bu kez de Türk-Kürt ayrımcılığını körükledi PKK destekçisi dış mihraklar.
Maalesef devleti yönetenler hep, “birkaç çapulcu” mantığı ile yaklaştılar PKK terörüne ve gerekli önlemleri almadılar zamanında.
31 yıl içinde PKK bölgede öyle başarı oldu ki sanki Kürt vatandaşlarımız, Türk vatandaşlarımızdan çok az haklara sahip 2. Sınıf vatandaşlardı.
Kürt vatandaşlarımız, milletvekili, bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı, subay, bürokrat, doktor, esnaf, tüccar, işçi, memur yani Türklerden farksız her alanda başarılı oluyorlardı.
O günde öyle idi, bugün de öyle.
Allah aşkına benimle bir Kürt vatandaşımız arasında ne fark var vatandaş olarak?
Ben neler yapabilirim de Kürt kardeşlerimiz neler yapamaz?
Sonuç olarak diyebilirim ki PKK Kürt kardeşlerimizi kışkırtmakta 31 yıldır çok başarılı olurken maalesef Türkiye Cumhuriyetini yöneten siyasiler çok başarısız oldular.
Aslında yok birbirimizden farkımız, Türk’üz ya da Kürt’üz ne fark eder?
Hepimiz Türk’üz, hepimiz Kürt’üz ama hiç birimiz PKK’lı değiliz, olmamalıyız.
Varsa birbirimizden farkımız işte HDP Meclis’te, varsa yapılması istenilen yasal, anayasal düzenleme getirsin Meclis’e.
Yeter ki HDP’de en az bizler kadar;
Sahip çıksın kardeşliğe, barışa,
Karşı çıksın teröre,
Karşı çıksın PKK’ya,
Karşı çıksın isyana dönüşen kent eylemlerine.