Dünya pazarı ve biz Türkler

Rahmetli Turgut Özal Kasım 1983’de partisi tek başına iktidar olunca Türkiye’nin geleceği açısından çok çok önemli kararlar aldı, bunları da başarı ile uyguladı.

Birincisi Türk ekonomisini dünyaya entegre eden ekonomik kararlar zinciridir. Türk Parasını Koruma Kanunu ile ithalat ve ihracat rejimini değiştirerek koruma kalkanı altındaki sanayi, ticaret ve turizmi yani kabuğu kapalı devlet anlayışını yıktı.
1984’ün yani Başbakan olduğundan hemen sonra uçak dolusu iş adamlarını gazetecilerle birlikte yanında yurtdışı gezilerine götürmeye başladı.
Bizim medya ilk gezilerinden başlayarak bu resmi temasları, “turistik, alışveriş yapma amaçlı” gibi değerlendirdi. Özal’ın ilk yurtdışı gezisi İran’a idi ve birlikte çalıştığım Ertuğrul Akbay izledi Günaydın Gazetesi adına. İkinci gezisi Pakistan’a oldu ve Haldun Simavi’nin talimatı ile ben izledim ki daha sonraki yurtdışı gezilerinin yüzde 90’nını yaklaşık 20 ülkeye giderek tek başına ben izledim.
Ve gördüğüm yaşadığım birçok örnek o güne kadar kapısı dünya ekonomisine kapalı olan Türkiye’nin en zengin iş adamlarını dünya ülkeleri ile ticaret yapmayı merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal öğretti.
Çin’e gezisinden bir örnek vereyim. Türk iş adamı çimento fabrikası kurma ihalesi karşılığında ham petrol alıyor. Bu ham petrolü İran’da verip karşılığında Renault 5 model arabaları Türkiye’ye ithal ediyor.
Libya’da Türk müteahhitlerinin iş alması için Kaddafi ile anlaşan Özal her gezide uçakta başlayarak Türk iş adamlarının dünyaya açılmasına büyük katkılar sağladı.
Bugün medyaya yansıyan iki önemli haber ile merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı anmak istedim.
Birinci haber, Dünya Gazetesi’nden Kerim Ülker’in yazısındaydı. Doğuş Grubu’nun İsviçre’deki Park Weggis oteli 50 milyon franga satın aldığını yazdı.
Turizmde uluslararası pazarlardaki varlığını artıran, Yunanistan, Hırvatistan, İtalya ve İspanya’da peş peşe oteller alan Doğuş Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk’in yeni gözdesi İsviçre olmuş.
Buraya kadar her şey çok güzel ve gurur verici.
Ancak yazıda, “Türkiye’de yeme-içme yatırımlarına bir süre ara veren Doğuş Grubu’nun patronu” ifadesi vardı ki işte buna çok şaşırdım ve üzüldüm.
Neden Türkiye’de yatırımlarına ara verir ki bir Türk işadamı?
“Türkiye’deki; siyasi, ekonomik ve diplomatik gelişmeler karşısında yabancı sermaye Türkiye’ye geliyor mu ki Türk işadamları ülkelerine yatırım yapsınlar” diye düşünebilirsiniz ki bu sorunun yanıtını da başka bir haberde buldum.
SİMİT SARAYI
Hürriyet Gazetesi’nden Sefer Levent’in haberine göre Suudi grup Simit Sarayı’nın yüzde 10’unu 100 milyon dolara satın aldı. Simit Sarayı’nın toplam değeri ise bu rakam üzerinden hesaplandığında 1 milyar dolar oluyor.
Ayrıca Simit Sarayı’nın aralarında Goldman Sachs, Merril Lynch ve HSBC’nin de bulunduğu kuruluşlarla temasta olduğu ve 2018 yılında Londra Borsası’nda yapılacak halka arz için çalışma yürüttüğü de öğrenildi.
Hani, “mal kriz dönemlerinde alınır” şeklinde finans sektörünün önemli bir sloganı vardır ya acaba Simit Sarayı’nın ortakları finans sıkıntısından mı yoksa dünya devi olma kararları nedeniyle mi yabancı ortak aldılar?
Ben Özal’ın 1983’lü yıllardan başlayarak her yurt dışı gezisinde ve her işadamları toplantısında vurgulayarak yaratmayı hedeflediği uluslararası yatırımları olan Türk İşadamları projesinin başarıya ulaştığını gördükçe hem işadamlarımız ile gurur duyuyor hem de merhum “Tonton” Turgut Özal’ı rahmetle anıyorum.